Ses Nasıl Oluşur? Bir sesin oluşabilmesi için titreşim hareketi gereklidir. Titreşim bir nesnenin ileri geri hareketidir. İnsan sesinin oluşabilmesi içinde bir titreşimin oluşması gerekmektedir. hoparlörler titreştiği için ses çıkartabiliyor, ileri geri çok hızlı titreştiği için gözle göremeyiz, bu harekete bilimsel olarak osilasyon denir. Titreşim sonucunda havayı ileri geri hareket ettirir, havada yayılan bu titreşim kulağımız içine kadar ulaşarak beynimizde ses olarak işitilir. Dalgalar, enerjiyi ortamın içinde ortamı hareket ettirmeden taşıyabilirler. Ortam sesin yayılabilmesi için gerekli olan materyale verilen addır. Sesin yayılması için tipik ortam havadır ancak ses metal, su, insan vucudunda dahi yayılabilir. Aslında hava taşınmıyor, enerji taşınıyor, hava olsaydı buna ses değil rüzgar derdik. Bu yüzden ses dalgası denir. Peki Hz nedir Frekans nedir? Frekans veya titreşim sayısı bir olayın birim zaman (tipik olarak 1 saniye) içinde hangi sıklıkla, kaç defa tekrarlandığının ölçümüdür, matematiksel ifadeyle periyodun çarpmaya göre tersidir. Bir olayın frekansını ölçmek için o olayın belirli bir zaman aralığında kendini kaç kere tekrar ettiği sayılır, sonra bu sayı zaman aralığına bölünerek frekans elde edilir. frekans, Hertz (Hz) ile gösterilir. Olayın iki Hertzlik bir frekansa sahip olması ise, olayın saniyede kendini iki kere yinelediğini ifade eder. Frekansı ölçmenin başka bir yolu ise olayın kendini tekrar etmesi arasında geçen süreyi tayin etmektir, zira frekans bu sürenin çarpmaya göre tersi olduğundan dolaylı olarak elde edilebilir. İki yineleme arasında geçen süreye periyot denir ve fizikte genellikle T ile gösterilir. Sesin hızı ortam iletim sıralaması? Hava 340 metre/saniye (yaklaşık 1235.5 km/saat) Su 1500 Tahta 4700 Demir 5100 Boşluk yayılmaz Örnek olay: Havai fişeklerin patladığını önce görüp sonra sesini duyarız. Çünkü ışık hızı, ses hızından çok daha hızlıdır, ses bize ulaşana kadar havai fişek çoktan patlamış olur. Bu ölçümler deniz seviyesi ve 20°C sıcaklıkta elde edilmiştir, Hava soğudukça ses hızı azalır. dB nedir? Ses şiddetinin ölçüm birimi Desi BELL'dir. Alexander Graham BELL icat etmiştir. Bell özel ad olduğu için kısaltması büyük harfle yazılır: dB Normal bir insan 0 ila 50 desibellik sesleri kolayca işitebilir ve bundan rahatsız olmaz. 85 dB şiddetinde bir ses veya gürültü kulakları rahatsız eder ve uzun süre sunuk kalındığında kulakta hasar oluşur. İnsan kulağı uzun süre yüksek seste müziğe maruz kalırsa kalıcı işitme kayıplarına sebep olur. Örneğin: Düğün salonları, canlı müzik yapılan kafeler, yüksek sesli konserler, kulaklıkla yüksek seste müzik dinlemek vs... Yurt dışında bu tarz yüksek sesli mekanların girişinde yüksek ses ve sağlığa zararlı olmasıyla ilgili uyarılar vardır. Cep telefonlarına indirilebilen uygulamalarla evinizdeki veya gittiğiniz bir müzikli mekanın seslerinin dB seviyesini ölçebilirsiniz. Peki hayvanlar arasında en yüksek ses çıkaranlar hangileridir? Hiç düşündünüz mü? Yeryüzünde en yüksek sesi çıkaran, dünyada çok uzak mesafelere kadar seslerini duyuran 10 hayvan : Kaplan Tabanca Karidesi: Bu canlı türü denizde ve karada en yüksek sese sahiptir ve 200 desibel gücünde ses çıkarabilmektedir. Denizde yaşamını sürdüren bu canlı, karada yaşamını sürdürseydi, insanların kulaklarında sağır edici bir iz bırakabilirdi. Mavi Balina: Mavi balinalar bir el bombasının veya bir jet motorunun çıkardığı sesten daha güçlü bir ses çıkarabilmektedir. Haberleşme için çıkardıkları ses 188 desibel gücündedir. Fil: Haberleşmek amacıyla yüksek ses çıkaran hayvan türlerinden biri de fildir. Sesleri ortalama olarak 8 km mesafeden duyulan fil sesinin, şimdiye kadar en uzaktan ölçülen sesi 32 km uzaklıktadır. Uluyan Maymun: Karada yaşamını sürdüren bu maymun türünün erkekleri kükremeyle, dişileri ise tiz bir ses çıkararak karadaki en yüksek sesi çıkaran canlı olarak bilinir. Yağmur ormanlarında yaklaşık olarak 16 km uzaklıktan seslerini duymak mümkündür. Sırtlan: Sırtlanlar, tehdit unsuruyla karşılaştıklarında veya saldırıya uğradıklarında, çıkardıkları kıkırdama gibi seslerle 13 km uzaklıktan duyulabilirler. Aslan: Besin zincirinin zirvesinde yer alan Aslanların kükremesi 8 km mesafeden duyulabilir. Bulldog Yarasası: Bu yarasa türü en yüksek ses çıkaran hayvan türlerinden biridir. Gece evini bulmak için çıkardığı ses 137 desibel gücündedir ve ciddi anlamda rahatsız edici bir sestir. Baykuş Papağanı: Kuş türleri arasındaki en yüksek sese sahip olan Baykuş Papağanı, 7 km mesafeden duyulabilen bir ses çıkarmaktadır. Kese Cırcır Böceği: Avustralya’da yaşamını sürdüren bu canlı, çiftleşme çağrısı yaparken 120 desibel gücünde ses çıkarabilirler ve bu ses 2-3 km mesafeden duyulabilir. Kuzey Ayı Balığı: Bu Ayı Balığı, dişileri etkilemek ya da diğer erkekleri korkutmak için çıkardığı ses ile, çok uzak mesafelerden duyulabilir. İnsan Sesi Nasıl Oluşur? Nefes verirken akciğerlerden gelen hava gırtlağımızda yer alan ses tellerine titreştirerek ham sesi oluşturur. Ses telleri saniyede; erkeklerde 100-150, kadınlarda 200-250, bebeklerde 400 kere titreşir. Bu ham ses boğaz, burun ve ağız boşluklarında şekillenerek her insana özgü olan ses tonunu oluşturur. Bu özgün ses daha sonra ağız içi organlarımızın ( dil, diş, dudak, damak, yumuşak damak) çeşitli pozisyonlara girmesiyle konuşma sesine dönüşmektedir. İnsan sesi üç aşamada içinde oluşmaktadır. Bunlar: Respirasyon yani solunum aşaması; Fonasyon yani ses tellerinin titreşim aşaması ve Rezonans yani oluşan ham sesin bir şekle girip her insana özgü olan ses tonunun oluşum aşamasıdır. Bu aşamaya bir de Artikülasyon yani konuşma seslerini üretim aşaması eklendi mi konuşma gerçekleşmektedir. sesimiz ses kayıtlarında neden farklı duyulur? sesimizi iki şekilde duyarız, birincisi ağzımızdan çıkan ve havada yayılan sesleri kulağımıza ulaşması ile duymamız ikincisi konuşurken kafa tasımızında yayılarak kulağımıza ulaşan ses dalgalarıdır. kayıt ettiğimiz sesimizi duyarken aslında mikrofonun havadaki sesi duyuyoruz, bu yüzden bize farklı gelir. İyi haber şu ki başkalarına farklı gelmez, sadece bize farklı gelir, çünkü başkaları sadece havadaki sesimizi bilir. Gerçek sesimiz budur. İnsanların üretebildikleri ses frekansı 85 – 1000 Hz arasıdır. İnsan kulağı 20Hz-20.000 Hz aralığında işitme yeteneğine sahiptir. Diğer canlılar ise; İnsan= 20–20.000 Hz Mavi balina=2- 20 Hz Katil balina(Orka)=0.5–125.000Hz Fil =1 Hz ile 20.000Hz Gergedan=5 Hz te birbirlerine sinyal gonderirler Güvercin=0.1 Hz kadar dusuk sesleri duyabilir. Fare=1000–100.000 Hz Kedi=100–60.000Hz Yarasa= 2000Hz ile 110.000Hz arasindadir. Köpek=65–45.000Hz Hayvanları seven biriyim. İnsanlarla ya da bebekler ile konuştuğum gibi hayvanlarla da konuşurum. Kimi zaman derdimi, kimi zaman yaşadıklarımı anlatırım. Selam veririm onlara. Keyfim yerinde ise şarkı söyler, ıslak öttürürüm. Bugün yaşadığım bir olay sonrasında da benim duyamadığım ama onların duyabildiği şeyler olduğunu fark ettim. Kedi ve köpeklerin duyduğu sesler Yaşadığım yerde 5 tane yavrusu olan bir kedi ile dertleşir iken sürekli farklı yerlere baktığını gözlemledim. Bazı çıkarılan sesleri ben de duyuyordum. O anlarda ikimiz ve yavruları da aynı yöne bakıyordu ama hiç ses olmamasına rağmen kedinin aniden kulakları ve kafası ile tepkiler verdiğini fark ettim. Benim duyamadığım ama onun duyabildiği ses frekansları vardı. Biraz araştırma yaptığımda kedilerin 60000 Hz’ye kadar duyabildiklerini öğrendim. Mesela aşağıdaki videoda da sesime tepki veren bir yavru kedi var. Bir daha içtimaya geç kalmayın kelimemi duymakta ve cevap vermekte. Peki hayvanlar bizim duyamadığımız neleri duyabiliyor ? Duydukları o şeylerin neler olduğunu bilsek…
0 Comments
Giriş
Müzik eğitimi dersinin amacı, çocuklara veya bireylere müziği sevdirmek, onların yaratıcıklarını geliştirmek, müziğe olan yeteneklerinin gelişimine olanak sağlamaktır. Özellikle küçük yaştaki çocukların ilgilerini çekebilmek için müzikleri oyunlaştırarak vermek, çeşitli müzik aletlerini kullanmalarına olanak sağlamak gerekir. Duygu ve düşüncelerini ifade edecek müziksel becerilerinin gelişimi, pek çok sosyal davranış becerisi, belirli müzik beğenilerinin gelişimi, bilinçli bir müzik dinleyicisi olabilmeleri müzik ile kazandırılmaktadır. Müzik Eğitimi alanında çağdaş düzeye gelebilmek için, çeşitli müzik öğretim yöntemlerini tanımak gerekmektedir. Orff yöntemi tıpkı Kodaly, Dalcroze ve Suzuki gibi müzik öğretim yöntemlerinden birisidir. Orff metodu 20.yy'da ortaya çıkmıştır. Orff yönteminine geçmeden önce bu yüzyıldaki gelişmeleri incelemekte fayda vardır. Ülkemizden başlayacak olursak Osmanlı çökmüş yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. 19.yy'da gerçekleşen sanayi devriminin ardından, bu yüzyılda bilim alanında çok büyük atılımlar gerçekleşmiştir. Bilimde, atom keşfedilmiş ve ardından atom boması icat edilmiştir. DNA'nın yapısı ile yapılan keşifler bugünün bilimine ışık tutmuştur.Evrenin keşfi, big bang teorisi ile her şey nerden geldi sorusunun cevabı bulundu, teleskop'un icadı gerçekleşti, yer ve gök cisimlerinin keşfi mümkün olmuştur. Apollo görevi ile aya ayak basılmıştır. Kuantum fiziği geliştirmiştir. 20.yy'da eğitim alanında da önemli gelişmeler yaşanmıştır.William James ve John Dewey’in temsil ettiği Pragmatist eğitim felsefesi 20. Yüzyıla damgasını vurmuş, öğrenci merkezli bir eğitim felsefesidir. Pragmatik eğitim felsefesinin ana amacı ise; gelişmedir. Ama eğitimi hayata hazırlık olarak değil; kendisi olarak görerek, öğrenciler bu süreçte kendi bilgi ve kavrayışlarını başka problemlerle karşılaştıklarında uygulayabilmeli; bunun için öğrenciler bilgilerini inşa ederken bunu kolaylaştıracak etkinliklerle yüz yüze bırakılmalı, öğretim yöntem ve teknikleri olarak da proje temelli, işbirliğine dayalı yöntemler kullanılmalıdır. ORFF Schulwerk Orff-Schulwerk, bir Alman besteci ve müzik eğitimcisi olan Carl Orff (1895-1982) tarafından geliştirilen elementer müzik ve hareket eğitimi yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın çıkış noktası, 1924 yılında Münih Günther Dans Okulundaki bir grup dansçı müzisyenden oluşan topluluğu, hareket ve ritm üzerine eğitmek üzere planan bir takım çalışmalardır (Orff 2003). Bu çalışmalarla Orff kendi müzik eğitim yaklaşımını oluşturmaya başlamış, yapılan doğaçlama uygulamalarının nota ve diğer sembollerle yazılıp sabitleştirilmesi düşüncesi sonucunda da 5 ciltlik “Orff-Schulwerk/Çocuklar için Müzik” adlı eser ortaya çıkmıştır. Uygulamalar sırasında yaratılan çalgı parçaları, oyun şarkıları, tekerlemeler ve metinleri içeren bu eserin çıkış noktası eski çocuk şarkılarıdır. Bu eserde şiirler, şarkılar, konuşma alıştırmaları, ritmik-ezgisel alıştırmalar ve oyunlar, 6-7 ses aralığında tek sesli ve çok sesli şarkılar bulunmaktadır. Orff ve meslektaşı Gunild Keetman temel Orff-Schulwerk metinlerini tüm dünyadaki öğretmenlerin yararlanabileceği bir model olarak geliştirmişlerdir. Bu sebeple OrffSchulwerk’te yer alan tüm örnekleri, yapılacak denemelerin modelleri olarak anlamak gerekir. Bu modeller değişime, gelişime ve farklı düzenlemelere davet eden bir özelliğe sahiptir. Bu bağlamda, taklit edilme ve yansıma karakterine sahip bu çalışmalar örnek alınabilecek bir taslak olarak anlaşılabilir. Bu sebeple yazılı kurallar ve dogmaların bulunmadığı OrffSchulwerk’in bir yöntem, teknik veya metod oluşundan bahsedilemez. Orff-Schulwerk, öğretmenin Schulwerk ile ilişkisini nitelendirirken bir “anlayış” ve dersin düzenlenmesi ve ders içeriği ile ilişkili olarak ise bir “yaklaşım” olarak benimsenmelidir. Müzik eğitimine yeni boyutlar getiren Orff; ritime, hareket ve emprovizasyona içgüdüsel yaklaşım yöntemleri getirmiştir. Orff’a göre; müzik, dans, jimnastik birbiriyle iç içedir. Derslerinde dans eden öğrencilerine davulla eşlik etmiştir. Günther Jimnastik, Dans ve Müzik okulunun en önemli özelliği doğaçlamaya yer veriyor olması, başlangıçta ise vurmalı çalgıların kullanılmasıdır. Doğaçlama, yaratıcılık Orff öğretisinde önemli bir yer tutmaktadır. Ritimde, vücut hareketlerinden yararlanılmıştır. Her çeşit davula önem verilmiştir. O’na göre: Çalgılar, doğaçlamaya ve yaratıcılığa olanak tanımaktadır. Orff öğretisinin özelliği, bireyin özgürce hareket etmesini, doğaçlama yapmasını, kendini müzikle ifade etmesine olanak sağlamasıdır. Drama: Genellikle kurgusal bir esere dayanan ve oyuncular tarafından canlandırılan bir anlatı türüdür. Bir sözcüğü, bir kavramı, bir davranışı, bir tümceyi, bir fikri ya da yaşantıyı veya bir olayı, tiyatro tekniklerinden yararlanarak oyun ya da oyunlar geliştirerek öyküleştirmektir. Drama ile oyun iç içedir. Drama; bireyler arasında dolaysız bir iletişim ve etkileşim sağlar. Her çocuk kendine ait ritim yaratır bununla kendini ifade eder sonra ses öğesi gelir. Ses en doğal çalgı aracıdır. Sesiyle taklitler yapar, oyunlar oynar. Özellikle çocuklar içinde yaşadıkları düşsel dünyayı oyunlarla dışa vururlar. Bu da müziksel anlatımın müzik eğitiminde oyunla birlikte kullanılmasının önemini ortaya çıkarmaktadır. Orff öğretisinde dil öğesi, ritmik heceleri tekrar etmede, ritmik eşlikle söylenen kelimeleri bireyin aynen tekrar etmesinde önemlidir. Orff öğretisinde drama, düşünceyi beden diliyle sunumudur. Drama çalışmasıyla birey; gurup üyelerine saygılı olmayı, özgür olmayı, yaratıcılığını ön plana çıkarmayı, neleri yapıp neleri yapamadığını öğrenmiş olabilmektedir. Doğaçlama ile sosyalleşir, güveni artar, sevgi dolu olur, ritmik, estetik hareketlerle kendini geliştirir. Doğaçlama, Orff öğretisinde çalgılarla yapılmaktadır. Böylece birey, kendini müziğe vererek kendini ifade etme fırsatı elde eder. Doğaçlamalara şekil veren öge olarak “ostinato” dur. Ostinato, tekrarlanan ritmik, sözlü veya söylenen biçim anlamına gelir. Çocukların kişisel gelişimini güçlendirir. Bu gelişimler şunlardır;
Orff yaklaşımında çocukların eğitimi eğlenceli olması için orff çalgıları kullanılmaktadır. Bu çalgılar şunlardır;
Orff eğitiminde en önemli nokta ise kabuldür. Herkes birbirinden farklı fikirlere eşit şekilde yaklaşır ve kabul eder. Bu da çocukların rahatlıkla kendini tanıtmasını sağlar. Çocuklar gelecekte sosyopsikolojik açıdan gelişir ve sağlıklı bireyler olurlar. Çocuklar dayanışmaya açık, tolerans sahibi olup, değerlilik duygusunu arttırır. Elementer kavramı: Orff-Schulwerk’in elementer kavramı, eğitimi ‘en temel, en kolay ve en yalın duruma getirme’yi ifade etmektedir (Uçan 2003). Latince elemetarius kelimesinden gelen elementer; en eski, başlangıca ve temel öğelere ait, ilk-el anlamlarına gelir. Orff’un tanımıyla elementer müzik, hiçbir zaman yalnızca müzik değil, temeli ritme dayanan, hareketle, dansla ve dil ile bağlantılı, insanın kendinden yola çıkarak yapması gereken, kişinin yalnızca dinleyici değil aynı zamanda müzik yaparak da sürece katıldığı bir müziktir. Elementer müzik, büyük formlar ve karmaşık bir mimari üzerine kurulmaz, küçük formlar, ostinatolar ve rondolar üzerine kurulu doğal, dünyevi, bedensel ve herkes tarafından kolaylıkla öğrenilebilir bir müziktir. Orff-Schulwerk’in elementer müzik anlayışında “müzik için eğitim” kadar “müzik ile eğitim” anlayışı da temel alınmaktadır. Çünkü Orff anlayışının temelinde söz konusu olan sadece müzik eğitimi değildir, insan yetiştirmek herşeyden önce gelir. Bu tür bir eğitim, ders programında belirlenen müzik derslerinin çok ötesindedir. Orff-Schulwerk mesleki müzik eğitimini amaç edinmez. Elementer müzik ve hareket eğitimi müziğe giriş yolu arayan kişilerin müzik ve dansla ilgili çeşitli temel deneyimleri edinmesini; ses çalışmalarından, hareket ve dansa, çalgı çalmaktan, bilinçli müzik dinlemeye, nota yazmaktan, zihinsel kavrayış olanaklarına kadar müzik ve hareketin sürekli farklılaşan ifade biçimlerini kullanarak bütünlük içinde öğrenmeyi hedefler. Elementer müzik denince, insanın köklerine inen, sanatsal, her yaşa uygun, etkin ve yaratıcı bir müzik içeriği anlaşılmalıdır. İçeriğin bel kemiğini müzik, dil ve hareketin birlikteliği oluşturur. Elementer müzik insanın yaşına özel yeteneklerine veya engellerine bağlı değildir. Bu yüzden Orff yaklaşımı her yaşa ve her düzeye uygun olma özelliğiyle, her bireye eşit var olma şansı vermesi sebebiyle müzik sınıflarındaki kaynaştırma uygulamaları için de uygun bir düzlem olarak görülebilir. Orff’un müzik eğitimine yaklaşımı; bireylerin içinden gelen, coşkuyla ve kendiliğinden gerçekleşen, bireyin kendine özgü bir biçimde ve bütün vücudunu kullanarak yaptığı doğal davranışlar üzerine dayandırılmıştır. Carl Orff’un elementer müzik ve hareket eğitimi anlayışı her bireyin kendine özgü bir yeteneği olduğunu kabul eder; insanı bütün antropolojik boyutlarıyla ele alır ve tüm duyularıyla öğrenmesini sağlar. Bir bütünlük içinde öğrenmenin tüm olanakları araştırılır, müzik, dil ve hareket birliği yaşamanın yolu açılır, müzik ve dansta sürekli farklılaşan ifade biçimleri kullanılır Bireysel farklılıkların ve bu farklılılıklara bağlı olan farklı öğrenme stillerinin dikkate alınması eğitimi etkili hale getirmede önemlidir. Eğitimde bireysel farklılıklara, yapısındaki çalgı çalma, şarkı söyleme, hareket, dans, dinleme ve ezberleme ve daha pek çok çoklu duyum olanakları ile fırsat vermeyi esas alan Orff-Schulwerk elementer müzik ve hareket eğitimi bu özelliğiyle insanların sekiz farklı zeka türüne sahip olduğunu ileri süren; eğitim sürecinde, bireylerin yetersizliklerine veya eksik yönlerine odaklanmaktan ziyade, onların güçlü oldukları zeka alanlarının tespit edilmesi ve onlara bu alanlarda daha başarılı olmaları için fırsatlar tanınması gerekliliğini savunan “Çoklu Zeka Kuramı” ile de benzerlikler gösterir. Çünkü Orff-Schulwerk bireye yalnızca müzikal hedeflere yönelik eğitim olanakları sağlamakla kalmaz, ayrıca görsel, işitsel, dokunsal, kinestetik ve el-göz koordinasyonu ve benzeri pek çok duyuya hitap eden etkinlikler de içerir. Örnek Etkinlik
ORFF ile diğer yöntemlerin farkları? Kodaly: 2-3 yaş’a yoğunlaşmıştır, genellikle halk müziği kullanılır. Dansa önem verir. Çocuklar şarkı söyleyerek, el çırparak müzik kavramlarını öğrenirler. Dalcroze: her yaştaki çocuğa uygun olan yöntem özelliğinde olup, müzikal ritmin kişinin bedeninde doğal ritimlerde olduğunu savunur. Zihin ve beden arasındaki uyum doğaçlama ve beden hareketleri ile gösterilir. Bu yöntemde hareket esastır. Piyanoda doğaçlama yapılarak çalışmalar gerçekleştirilir. Euroritim kavramı vardır, euroritimde beden, ritim, hareket ve jimnastik vardır. En ideal enstruman insan bedenidir(vucut perküsyonu), ritime uygun yürüyüş. Suzuki: Bu yaklaşım müzik öğreniminin, anadilini öğrenme yöntemi ile öğretilmesini amaçlar. Çalgı eğitimine önem verir, keman eğitimi bu öğretide çok ön plandadır. 3 -4 yaşlarındaki çocuklara çalgı eğitimi verilmeye başlanılır. Bu yöntemde nota eğitimi, çalgı eğitiminden önce değil sonra verilir. Nota eğitimine başlayabilmek çocuğun hem yeteneğine hem de yaşına bağlıdır. Suzuki metodunda aynı enstrümanı çalan tüm öğrenciler için ortak bir repertuar oluşturulmuştur. Bu sayede öğrenciler beraber müzik yapabilmektedirler. Bu metotla yetişen çocuklar öğretmenlerinin düzenlediği topluluk konserlerinde yer alma ya da daha geniş ölçekteki bölgesel ya da ulusal organizasyonlarda çalma şansını kazandırır. Bu yöntemde ailenin de derslere katılması beklenir, çocuğa yardımcı olabilmelerine yetecek kadar bilgi onlara da gösterilir. Orff yaklaşımında ana konu sadece müzik eğitimi değil çocuğun kendini ifade edebilme ve sosyalleşmesidir. Elementer müzik kavramı, çalgı, rondo, ostinato doğaçlamalara şekil veren öge olarak “ostinato” doğaçlama ön plandadır. Orff yaklaşımı özel çocukların eğlenme, sosyalleşme, müzik yapabilmesine önem verir. Kaynaştırma eğitimi, sadece özel gereksinimli öğrencinin genel eğitim sınıfına yerleştirilmesi anlamına gelmez. Kaynaştırma eğitiminin başarısı, gerekli yasal düzenlemelerin yanı sıra, uygun ve yeterli araç-gereç, kaynak ve destek hizmetlerinin sağlanması ve eğitimde yer alan okul yönetimi, öğretmenler, okul personelinin ve okul içinde görev yapan özel eğitim öğretmeninin arasında etkili bir işbirliği ile mümkündür. ORFF ve Sınıf Düzeni Müzik eğitimini bireyi öğrenme-öğretme amaçlı etkinleştirme, müziksel davranışlar kazandırmak için bireye kendi yaşantısı yoluyla amacına uygun olarak değiştirme, dönüştürme, geliştirme ve yeterli kılma süreci olarak ifade edilmektedir. Çağdaş müzik eğitimini de bireylerin psikomotor, duyuşsal ve bilişsel davranışlarıyla birer bütün olarak en uygun ve en üst seviyede yetişmelerinin amaçlanması olarak ele almaktadır. Orff yöntemi; ritim ve doğaçlamayı esas alan deney esasına dayanan bir yöntemdir ve çocukların beden dilini kullanarak yaptığı sportif faaliyetleri üzerine kurulmuştur. Birey vücut hareketleriyle dans ederek ve şarkı yoluyla hayal güçlerini kullanarak kendilerine güvenlerini arttırmaktadır. Çocukların ilgisini çekmek için bu yöntem önem arz etmektedir. Çocuklar oynayarak, hareket ederek, şarkı söyleyerek yaratıcı etkinliklerde bulunur. Orff yöntemi ile önce duyduklarını, hissettiklerini bireysel olarak, sonra ise toplu olarak ifade ederler. Böylece öğrencinin kendine olan özgüvenini arttırır. Geleneksel müzik öğretiminin yapıldığı ortamlarda öğrenciler genellikle hareketsiz durmakta; öğretmen ise teorik olarak anlatım yapmaktadır. Öğrenciler pasif dinleyici ve çalgılarda çeşitlilik azdır. Örneğin; müzik öğretmeni sınıfa girdi “günaydın çocuklar” deyip yoklamasını alıp, sınıf defterini imzaladı ve “bugün ki konumuz müzikteki hız terimleri, defterinize not alın” dedi ve allegro, andante, moderatonun tanımlarını yazdırmaya başladı daha sonra da çocuklardan tahtada notalarıyla yazılı şarkıyı defterlerine geçirmelerini istedi. Çocuklar henüz şarkının tamamını yazmayı bitirememişlerdi ki zil çaldı. Bu tür eğitimlerle öğrencinin müzik kapasitesini geliştirip kalıcı öğrenmesi sağlamak, öğrencinin sosyal ilişkilerini ve ritim duygusunu geliştirmek çok zordur. Orff yönteminin uygulamasında öncelikle Orff çalgılarını öğretmen sınıfa rastgele yerleştirir. Çocuklara yapacakları çalışma anlatılır. Öğretmenin anlattığı hikâye anında, hikâyede geçen olayın canlandırılması için çocuklardan birine o sesi çıkartacak Orff çalgılarından birinin bulunduğu yere gönderilir bu sırada diğer arkadaşları da onu izler ve çocuk hayal ettiği sese göre Orff çalgısının yanına gider ve hikâyede geçen ses yağmur sesidir ve bu da çocuğun koşarken birden yavaşlamasını göstermesi vb. olabilir. |
Kimim:Bir öğretmen, bir besteci, bir kemancı, bir eş, bir kardeş, bir evlat, bir dost... Blog ArşiviKategoriler |